Hollanda Türklerinin siyasi katılımı ve engeller
Hollanda Türklerinin siyasi katılımı ve engeller
Yirmi yıla yaklaşan bir süredir, sadece İslam’a ve Müslümanlara hakaret ederek siyaset yapan Wilders, koalisyon görüşmelerine başladı. Seçim öncesi ve sonrası İslam, Kur’an ve Müslümanlarla ilgili düşüncelerini yumuşatan Wilders’in, Avrupa Birliği, iklim politikaları, mülteciler gibi konularda ne düşündüğü merak ediliyor. Wilders’in, hükümeti kurmakla görevlendirilen Ronald Plasterk ile konuştuktan sonra, “Kimseyi ülkeden sınır dışı etmeyeceğiz”açıklaması ise dikkat çekti.
Hollanda’da aşırı sağın hükümet kurma çalışmalarını yakından takip ederken, her seçim sonrası olduğu üzere, Türklerin siyasi katılım bilincini değerlendirmeyi de ihmal etmemeliyiz. Bu köşeyi takip edenler hatırlayacaklardır. 1986 yılında başlayan Türklerin siyasi katılım süreci, inişli çıkışlı bir geçmişe sahiptir. 40 yıla yaklaşan siyasal katılım süreci, esasen tam bir mastır veya doktora çalışmasını gerektirir. Ama biz bunu şimdilik araştırmacılara ve bilim insanlarına bırakalım.
Bir gelenek olduğu üzere, seçimleri yakından takip eden bir grup Türk gazeteciyle, Amsterdam’daki Van der Valk Hotelinin lobisinde seçim sonrası kahve eşliğinde sohbet yaptık. Sokağın nabzını tutan ve seçim sürecinde vatandaşlarımızla konuşan dostlarımız gözlemlerini aktardılar. Sohbet esnasına Hollanda Türklerinin siyasi katılımı ve onları temsil noktasındaki STK’ların da rolü, genel görünümü, uğraşları ve gidişatları gündeme geldi.
Buradan hareketle, siyasi katılımın önündeki bazı düşünceler, sorular ve engeller aşağıdaki şekilde ifade edildi:
Türklerin siyasi katılım mücadelelerinin en hareketli olduğu yıllarda olduğu gibi, her seçim öncesi ve sonrası STK-SİYASET-MEDYA işbirliğini tekrar tesis edip, seçim programlarına yine Başbakan, bakan ve milletvekillerinin katılmalarını mı denesek acaba…
Yine, -yıllar önce yapılması gereken tartışma-, Türklerin Hollanda’da verecekleri siyasi katılım mücadelesi, ana akım siyasi partilerde mi, kendi kuracağımız siyasi partide mi, yoksa her iki şekilde mi yapılmalı tartışmasının, bu işe gönül vermiş olanlar arasında, geç olsa da yeniden yapılmasını mı düşünsek acaba?
Siyasi katılım bilincinin sadece seçim günlerinde oy kullanmak olmadığını düşünerek, özellikle siyasete ilgi duyan STK’ların, seçim dönemi dışında da çeşitli siyasi parti genel merkezlerini ziyaret ederek, ilişkileri sıcak mı tutsak acaba?
‘Vereceğim bir oydan ne olur’ kafasıyla, seçim pusulalarını bir kenarda unutmayıp, Türkiye seçimlerine duyduğumuz heyecan ve ilgiyi Hollanda seçimlerine de mi duysak acaba?
Seçim öncesi üç beş STK olarak bir araya gelip, “Oylarımızı kullanalım, vatandaşlık görevimizi yapalım”klasikliğinin fayda etmediğini idrak edip, yeni bir metot mu düşünsek acaba?
Siyaset yapan ve aday olan arkadaşların, ‘SKT’lara ulaşmakla Türk toplumuna ulaştım’ zannını, bir defa daha düşünmeleri mi gerekir acaba?
Bunların yanı sıra…
Kendi toplumumuzda, haz duymadığımız ya da pek fazla hoşlanmadığımız kişi ve gruplara karşı uyguladığımız ‘mobbing’ hastalığımızı tedavi mi etsek acaba acaba?
Son yıllarda kimi STK’ların, biraz da abartılı bir şekilde bir ritüel davranış hale getirip ve bunu bir faaliyet saydıkları, konsoloslara veda ve hoş geldin ziyaretlerinin fotoğraflarını, sosyal medyada paylaşımları yanında, Hollanda siyasetçileri, belediye başkanları ve kurumlarıyla çekilen kareleri mi paylaşsak acaba?
Yukarıdaki tespit ve gözlemler elbette çoğaltılabilir, tartışılabilir ve görecelidir de… Hollanda siyasi partilerinin dayattığı engeller de ayrı bir konu elbette. Ancak, bizden kaynaklanan bu ve benzeri özellikler üzerinde düşünmeden, bu ve benzeri alışkanlıklarımızı değiştirmeden, siyasi katılım sürecinde ilerlememiz oldukça zor olacaktır.
Aksi halde engeller hep devam edecektir.