BİLE BİLE..
BİLE BİLE...
Olur ya, bile bile seversin. Sevdikten sonra, kendi kararındı? derler. Bile bile olur bazı şeyler. Kendi kararların çoğunlukla bilerek verilir. Ya da bildiğini sanırsın. Mesela çalışmak, oturmak, ev işi yapmak ya da duâ etmek. Bilinçsiz bir şekilde çalışmazsın. Plan program yapar, ona göre hareket edersin. Çarşıya gitmek gibi. Saat kaç’da, kiminle, nasıl gideceğini belirlemek gibi. Dua etmek de buna benzer. Bile bile dua edersin, ne duâ edeceğini de bilirsin. Bu tüm yaptıklarına karşılık olarak, “bilmiyordum ki böyle olacağını,” ya da “ay ben bilemedim,” demek bana çok inandırıcı gelmiyor. Kendin attığın her adımdan sorumluyken, bilmemezlikten gelmek neyin göstergesi?
Bu dünya’da istediğini inkar edebilirsin. Hatta istediğimizi yapabiliriz (çok şükür). Tabii elimizde var ise, çabamız ya da isteğimiz var ise istediğimiz her şeyi yapabiliriz. Canım çay içmek istiyor dediğimde kendime bir çay koyabilirim. Ya da seninle bir kahve içmek en büyük dileğim ise, seninle şöyle karşılıklı, orta şekerli bir Türk kahvesi içebiliriz. Sonra tam unutmuşken, dinlediğim şarkıları tekrar dinleyebilirim. Eskiden Annem, MP3 çalar’ı boynumuza astığında “ödül aldım!” sevincini yaşarken, içine hüzün dolu şarkılar dolduracağımı bilemiyordum. Hatta bazı şarkıları tekrardan başa sarıp arka arkaya dinleyip Babam gibi slow şarkılara aşık olacağımı bilemedim. Babam akşamları odasında çalışırken, Kral FM açar dinlerdi. Kapıyı biraz aralardım sırf şarkıları duyup uyuya dalabilmem için. O zamanlardan beri MP3 çalarım’da bi Metin Işık, bi Azer Bülbül döner dururdu. Bile bile değil mi bunların hepsi peki? Belki’de bu yüzden akşamları hala şarkı dinlemeden uyuyamıyorumdur.
Hayat bize hep en doğruları göstermeye çalışırken en zoru seçmekde bizim elimizde. Ya da bazı şeyleri bilip de bilmemezlikten geldiğimiz için hayat bize biraz daha zor geliyor. Mesela İnşirâh Süresi - 5-8 ayeti şöyle der “Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Evet, doğrusu her güçlüğün yanında bir kolaylık var .O halde önemli bir işi bitirince hemen diğerine koyul. Ve yalnız rabbine yönel.”. Yani aslında kitap’da yazıyor da biz tembellik ediyoruz. Zor diye bir şey yok. Ha pardon, zor diye bir şey var ama o zorlukla beraber bir kolaylık da var diyor. Mesela seni unutmak ne kadar zorsa, hatırlayabilmek bir o kadar da kolay. İnsanları anlamak ne kadar zorsa, boş vermek bir o kadar kolay. Sonuç olarak herşey bu dünya’da kalmıyor mu? Boş ver. Derya Bedavacı ne diyor? “Ama geçecek, geçmez mi sanıyorsun bu keder ? Yine bitecek bitmez gibi gelen geceler belki üzecek. Ama geçecek..”.
Kafana taktıkların da geçecek. Sana kendilerini inandırabilmek için, bile bile söyledikleri yalanlar da geçecek. Sana ağır gelen sözler de saniyeliktir, geçti bitti. Hatırlamak ayrı bir şey ama geçiyor. İnanmadığın sürece geçiyor. Üzüleceksin belki hak etmediğini düşündüğün için. İşte bu an Rabbine yönel ve hatırla, 5 cümlelik bir ayet sana neler hatırlattığını. Kolaylık var diyor. Geçecek diyor, sen sadece bana ve kendine inan. Annemin bana verdiği MP3 çalar ile nasıl mutlu olduysam, Rabbimin verdiği bu hayat ile de bir o kadar mutlu olmam lazım, değil mi? MP3 çaları bir hediye, ama içini doldurmak bana kalmış. İster Metin Işık dinlerim, ister Sertap Erener açar “Everyway that I can,” dinler iki üç ingilizcemi geliştiririm. Rabbimin bana verdiği bu hayatı güzel sürdürmek de benim elimde olan bir şey. İster bile bile iyi bir kul olmaya çalışırım ve kendimi geliştiririm, istersem bile bile hayatımı mahfederim… onu, bunu, şunu hatta herşeyi kafama takarak…
Hayatını hangi tarafa yönlendirmek istersin? İnanarak mı? Duyduklarına göre mi? Hayat bana zamanı geri alma imkanı verseydi, Annemin MP3 çalarını iyi saklardım ve annemin ses kayıdını içine yüklerdim. Tekrarını dinleyebilmek için. Babamında resmini çeker cüzdamının içine koyardım. Güzel şeyleri unutmamak için. Ama bilemedim, zamanın bu kadar değerli olacağını benim için…
NOT: Herkes herşeyi söyleyebilir, ama inanmak veya inanmamak bizim elimizde. Bile bile sevmek veya sevmemek gibi..